“Beğeni” almanın hedef haline geldiği dijital platformlarda kişiler, daha çok “tıklanmak” için paylaşımlarını popüler kültüre göre şekillendirip tek tipleşirken, dışlanmak istemeyen kullanıcılar sanal kimliklerini bu kültüre uyarlıyor.
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Murat Kırık, sosyal medya kullanımının toplumsal sınıflar arasındaki iletişime etkilerine, bazı kesimlere sosyal medyada artan baskıya ve bu baskıya maruz kalmamak için kişilerin kendi kültürel özelliklerine nasıl yabancılaştığına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Kırık, Türkiye’de 68 milyon sosyal medya kullanıcısı olduğunu belirterek, özellikle son dönemde günlük 3 saatin üzerinde kullanım süresiyle sosyal medya platformlarının insan hayatında önemli yer tuttuğuna dikkati çekti. Kırık, “Artık reel arkadaşlarımızın yanında sanal arkadaşlarımızla da iletişim kurabiliyoruz. Sanal derken neyi kastediyoruz? Yüzünü hiç görmediğiniz ancak bir şekilde tanışıp arkadaş olarak eklediğiniz ve çevrim içi görüştüğünüz kişiler. Dolayısıyla burada artık yeni bir kitle oluşmaya başladı.” dedi.
TEK TİPLEŞMEYE YOL AÇTI
Sosyal medya platformlarında üst gelir gruplarına ait tüketim ve beğeni alışkanlıklarının dayatıldığına vurgu yapan Kırık, orta veya alt sınıftan kişilerin kendilerini üst sınıf olarak kabul ettirmek için gösterdiği çabanın, tek tipleşmeye yol açtığını söyledi.
Kırık, eskiden Türk kültüründe gösterişin hoş karşılanmadığına işaret ederek, “Kültürümüzde eskiden insanlar, yediğini, içtiğini göstermek istemezdi. Bugün tam tersi söz konusu. Sınıflaşma o kadar büyük ki pahalı restorana gidip orada fotoğraf çektirmek son derece önemli hale geldi. Çünkü o lüks restoranda yer almanın sizi farklı sınıfa, farklı statüye, zengin klasmana taşıdığı düşünülüyor.” diye konuştu.
Dijital alanda egemen kültür dışında yapılan paylaşımların kabul görmeyerek dışlandığını kaydeden Kırık, “Bir kişi, Türk dizisi, Türk halk müziği ya da arabesk müzik paylaşınca hemen altına, ‘Hangi zamanda yaşıyoruz?’, ‘Sen hala Türk halk müziği mi dinliyorsun?’, ‘Türk dizilerini mi seyrediyorsun?’ gibi çok farklı yorumlar yapıldığını görüyoruz. Bu yorumları yapanlar bir şekilde sınıflaşmayı da derinden etkiliyor.” ifadesini kullandı.
Kırık, sosyal medyanın orta ve alt gelir grubuna ait kişileri maskelediğini, bunun da zamanla bu kişilerin özelliklerini yitirmesine neden olduğunu aktararak, “Sosyal medyanın, kişileri kültürel özelliklerinden uzaklaştıran, yerel motifleri yok eden, küresel ölçekli yapı ortaya çıkardığını görüyoruz.” değerlendirmesini yaptı.
BENLİK SUNUMU FARKLI BOYUTA GELDİ
Sosyal medyada oluşturulan sanal kimlikler nedeniyle kişilerin sosyo-ekonomik statülerinin giderek daha zor tespit edildiğini ifade eden Kırık, “Belki çok zengin biri değil. Asgari ücretle geçiniyor ancak sanal ortamda telefonunu -ki bu prestij ve güç göstergesi olarak da kullanılabiliyor- ya da lüks bir arabanın önünde çekilmiş fotoğrafını paylaşarak ister istemez kullanıcılara kendini farklı kimlikle sunuyor. Bu, benlik sunumunun farklı boyuta ulaştığı anlamına geliyor.” diye konuştu.
Kırık, Fransız sosyolog Jean Baudrillard’ın, tüketim toplumunda bireylerin ihtiyaçları doğrultusunda değil, güdülenmiş ihtiyaçları bağlamında tüketim yaptığı görüşüne atıfta bulunarak, teknoloji ve gelişen kitle iletişim araçları sayesinde gerçek olmayan “simülasyon” evreni yaratıldığını anlattı.
Kırık, şunları kaydetti:
“Gerçeğin yerini ‘gerçeğimsiler’ almaya başladı. Sosyal medyada kullanıcılar oluşturdukları kültürün etkisinde kalarak kendilerine yeni kültür tasvir ediyor ve bu kültüre adapte olmaya çalışıyor. Hatta bunlar küresel ölçekte yapı oluşturmaya başlıyor. Aynı şeylerden hoşlanan, aynı telefona sahip olan, aynı zevklere sahip olan, o zevklere sahip olmasalar bile, sosyal medyanın sunmuş olduğu tüketim kültürü aracılığıyla bunlardan keyif aldığını düşünen bir kitle söz konusu.”
HIZ VE HAZ KAVRAMI BENİMSETTİ
Kırık, sosyal medyanın insanlara “hız ve haz” kavramlarını benimsettiğinin altını çizerek, şöyle devam etti:
“Dijital dünyanın bir şekilde esiri olan birey, dışlanma korkusu, beğeni alamama ve dolayısıyla haz alamama korkusuyla rutinlerini artık tamamen buradaki hayata göre sunmaya çalışıyor. Kendi benliğini bu şekilde oluşturmaya çalışıyor. Eğer bu paylaşımı yapmazsam, dışlanırım algısıyla ne yapıyor? Kendini değiştirerek popüler kültürün ürünü olan o içerikleri tüketiyor, o içerikleri üretiyor ve kendini o toplumun parçası olarak atfediyor. Dışlanmamak için kendi kimliğinden farklı kimlik ortaya koyuyor ancak bu, kendinden, kültüründen, düşüncesinden feragat etmesine sebebiyet veriyor.”
İnsanların üst sınıf gibi davranmak için artık parayla beğeni ve takipçi satın almaya başladığına dikkati çeken Kırık, “İnsanlar, ‘Bak benim de gönderim binlerce beğeni alabiliyor’ algısı oluşturmak ve böylece ‘Demek ki bu kişi etkili, önemli ve üst sınıfa ait bir kişi’ dedirtmek için çalışıyor. Sanal ortamda insanlar bu kriterlere ve kıstaslara göre sınıflandırılıyor.” görüşünü paylaştı.
Kırık, sosyal medyanın ekonomik boyutuna değinerek, “Influencer marketing ‘etkileyici pazarlama’ dediğimiz bir pazarlama türü var. Kişilerin ürün ve hizmet tanıtımlarının yanı sıra toplumu etkileyerek sürekli tüketime sevk etmeyi hedefliyor. Sosyal medyada bu kişilerle ilgili algı şu, ‘Çok fazla takipçisi varsa, doğru ürünü sunar, bana faydalı ürün satar’ ama belki de o ürünü hiç kullanmadı.” ifadelerini kullandı.
“Influencer hareketi”nin dijital kapitalizmin yansıması olarak ortaya çıktığını aktaran Kırık, “Geleceğe etki edebilmek ve gençleri bu sistemin dişlisi haline getirebilmek için yoğun çaba var çünkü özellikle küçük yaşlarda dijital okuryazarlık ve dijital bilinç iyi analiz edilemediği için ne yazık ki çocuklar bu tuzaklara çok daha kolay düşünebiliyor.” dedi.
SUNİ İHTİYAÇ OLUŞTURUYOR
“Efsane cuma” indirimlerine dikkati çeken Kırık, “Buradaki temel gaye o ürüne ihtiyacınız olmasa da çevrenizin o ürünü almanız için size baskı kurması yani suni bir ihtiyaç oluşturulmasıdır ve sizin de o suni ihtiyacı alarak bir şekilde etrafa ‘Bakın ben de bunu alabiliyorum’ diyebilme mesajınızdır. Yani aslında biz kendimiz için değil, sosyal medya çevremiz için yaşıyoruz.” değerlendirmesini yaptı.
Kırık, maddi durumu iyi olmayan ama sosyal medyada sürekli lüks tüketime maruz kalan kişilerin bir süre sonra bunalıma girdiğini ifade ederek, sözlerini, “Bu durum, kişilik problemleri yaşayan bireylerin ortaya çıkmasına sebebiyet verdi. Bu özellikle Z kuşağı dediğimiz 2000 ve sonrası doğan neslin daha fazla kimlik bunalımına girdiğini ve dolayısıyla bu durumun gelecekte daha büyük depresyonlara yol açabileceğini düşünüyorum.” diye tamamladı.